Teknoloji ve Liderlik Forumu kursu mesajını okumak ve yorum yapmak için lutfen read more / devamı seçeneğini tıklayınız...
MEB – Teknoloji ve Liderlik Forumu Kursu Web Günlüğü Topluluğuna Hoşgeldiniz.. Eğitim süresince bu topluluk, katılımcılarımız için kurs öncesinde ve devamında gerçekleştirilecek etkinliklerle ilgili, fikirlerini ve duygularını birbirleriyle paylaşacakları bir alan sunmaktadır. Her günün sonunda sizden günlüklerinizi eklemeniz ve kurs hakkında ilginizi çeken her hangi bir konuya cevap vermeniz istenecektir. Bu alanda çalışırken kurumunuzdaki işbirliği ve öğrenme potansiyelini düşünün… Lütfen ilk etkinlik olarak yaşadığınız yada tanık olduğunuz bir başarı öykünüzü bu yazıya yorum olarak ekleyiniz… Tekrar hoş geldiniz..
MEB-YENİLİK VE EĞİTİM TEKNOLOJİLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
TEKNOLOJİ VE LİDERLİK FORUMU PROGRAMI
Adnan YAZGI-Pervin GÖZENOĞLU-Ayla KIZILTAN
Bilgi için: Adnan YAZGI / 0535 453 7596 begin_of_the_skype_highlighting 0535 453 7596 end_of_the_skype_highlighting
38 yorum:
Baba işsiz kirarada derme çatma evde oturan,dört çocuğu olan bu çocuklardan iki tanesi sara hastası,birtanesi zihinsel engelli,bir çocoğu ise cam hastası bir kızı olan annenin çocuklarının okuması için verdiği gayreti özveriyi hiç unutamıyorum.Cam hastası kızını sırtında okula getirip götürüyordu.Girişimlerimizle bir tekerlekli sandelye temin ettiğimizdeki sevinci benim için idarecilik hayatımdaki en büyük ödüldü.
2000 yılında Adana’nın Yüreğir ilçesinde bir okula müdür olarak atandım.Daha İlk günümde bahçede Okumayan birkaç genç gördüm,dışarı çıkmalarını söyledim çıkmayacaklarını söylediler.Nöbetçi öğretmen yanıma gelip bunların sürekli okula geldiğini, bali çekmiş olabileceklerini söyledi.Polisi aradım.Geçleri arabaya alıp gittiler.Böyle güvensiz ortamlara göz yumamazdım.2 saat sonra odamın kapısı açıldı ve o 2 genç odama girdi,bağırıp çağırdılar.Bir daha polis çağırırsam zararlı çıkacağımı söyleyip gittiler.10 dk geçmedi odama 3-C sınıfı öğretmeni geldi.Sınıfın penceresinden maytap atıldığını söyledi.Daha sonra hizmetli girdi,4-5 sınıfın camlarının dışardan atılan taşlar ile kırıldığını söyledi.Öğretmenler Mahallede ‘’ Cono(Aptal)’’ denilen insanların oturduğunu söylediler.Geçimlerini davul çalarak sağlıyorlar, gençler genelde bali, uhu kullanıyorlarmış. Ertesi gün ilk işim kırılan camları taktırmak ve İlçe Milli Eğitim’e haber vermek oldu. O gün yarım saat sonra camlar tekrar kırıldı, tekrar taktırdım. Aradan 2 gün geçti, camlar 2 kez daha kırıldı. Artık taktırmıyordum. Gençler yine bahçeye gelmeye başladı yine polis çağırdım. Saatler geçmesine rağmen odaya daldılar ve yine niye çağırdın dediler. Onları karşıma oturtup çay ikram edip konuşma ortamı oluşturmaya çalıştım. Onların okula geldiği sürece polis çağıracağıma okula gelmek istiyorlarsa benim odama gelip çay içebileceklerini, ancak bahçeye izin vermediğimi söyledim. Çaylarını içip tamam deyip gittiler.Hemen bir toplantı yapıp durum değerlendirmesi yaptım, öğretmenler bunların sürekli böyle olduğunu onları görmemezlikten geldiklerini söylediler. Çare dedim sustular. Bir an önce tayin gitmek için uğraştıklarını söylediler. Buranın zor olduğunu benim bayan olduğum için zolanacağımı söylediler. Toplantı sonrası odamda tek kaldığımda düşünceler kafamda dans etmeye başladı. Yüreğin kadını erkeği olur mu? Müdürün kadını erkeği olur mu? Ya müdürlük yapmalıydım, yapamıyorsam bırakmalıydım. Çaresizdim…Bir şeyler olmalıydı. Mahalle hakkında biraz araştırma yaptım. aşiret gibiydiler. Kimin sözünü dinliyorlar dedim ‘İsmet Ağa’ dediler. Okulun karşısında bakkalı olan İsmet Ağa’ya gidip çayını içtim. Onun da okula çaya gelebileceğini söyledim. Torunlarının okula geldiklerini söyledi.Ertesi gün okula geldi. Sorunlardan bahsettim. Tehlikelerin torununun okuduğu sınıfada denk gelebileceğini söyledim.Bana hak verdi ancak kendilerinin de diğer öğrenciler, veliler tarafından ‘’ Aptal’’ diye rencide edildiğini, çocukların üzüldüğünü söyledi. Mahalle muhtarı, kendisi, okul aile birliği başkanı, camii imamı ile haftalık istişare toplantısı yaptım.Ertesi gün öğretmen arkadaşlar ile toplantı yaptım. Öğrenci ve velilerin artık aptal kelimesini kullanmamalarını sağlamalarını istedim. Ayrıca sınıf veli ziyaretlerini düzenlemeyi planladım. Gençler birkaç gün okula gelmedi. Ancak camlar yine kırılıyor, bahçe pis içinde kalıyordu. Geçen zamanın çoğunu okul bahçesinde, ev ziyaretlerinde ve İsmet Ağa, muhtar, aile birliği ile yaptığım toplantı ile geçiriyordum. Artık İsmet Ağa bahçeye gençlerin girmesine izin vermiyordu. Öğretmenlerle ev ziyaretleri yapıyor, mahallede ki düğün ve cenazelere mutlaka gitmeye çalışıyordum. Öğretimden önce eğitim vermemiz gerektiğini öğretmen arkadaşlarımıza söyledim. 1. Sınıf öğretmenimin veli toplantısına katıldım. Nisan ayında, öğrencinin biri henüz okumayı sökememiş.Öğretmen durumu anneye söylüyor; anne: ‘’Biliyorum öğretmen hanım, bu çocuk geri zekalı zaten daha davul bile çalamadı’’ diyor. Davul, oyun onların herşeyi… İsmet Ağa 1 yıl sonra okul aile birliği başkanı oldu. Okulun temizliğini, güvenliğini sağlamak çok zaman aldı, 5 yıl gibi. 5 yıl gibi bir zaman sonunda bahçem ,derslikler temiz kalıyor hatta bahçemde renk renk çicekler açıyor, öğrenciler koparmıyordu. Tenefüslerde oyun havası müziği çalıyor, öğrencilermiz güzel roman havası oynuyorlardı. Sonraki yıllar öğretim için mücadele ettik. İlçedeki başarımız sonlarda iken, 2010 yılında ilçede SBS de 1.olduk. Sonra ben rotasyon ile okuldan ayrıldım. İsmet Ağa ile hala görüşüyoruz.:)
Geçen öğretim yılı sonunda 9. sınıfta kalan bir öğrencimizin okulu bırakacağını öğrendim. Baba kız çocuğunun okumasının önemli olmadığını düşünüyor ve onunla hiç ilgilenmiyordu. Okuldaki öğretmenlerimizde öğrencinin okulda başarılı olamayacağını, bu yüzden okuldan ayrılmasının bir kayıp olmayacağını düşünüyorlardı. Aile ile irtibata geçtik ve öğrencinin okula devam etmesi için onları ikna etmeye çalıştık. Bu süreç oldukça uzun sürdü ve uğraştırıcı oldu. Fakat sonunda çabalarımız meyvesini verdi ve anneninde desteğiyle öğrencimiz evine yakın bir okula nakil istedi ve öğrencimiz hala okula devam ediyor.
Gelmeden önce bu programın yoğun olduğunu öğrenmiştim.bu nedenle hazırbulunuşluk konusunda sıkıntı çekmedim.Aynı zamanda eğitmenlerimizin konuya hakimiyeti bizi motive etmeleri işimizi biraz kolaylaştırdı.Fırtına öncesi sessizlik hissediyorum.Çünkü yeni yeni şeyler öğrenmek için sabırsızlanıyorum.Hele hele öğrendiklerimizi yerelde kullanacak olmamız beni biraz daha heyecanlandırıyor.
1.GÜN YORUMU_____Bu gün güzeldi. Tanışma faslı hoştu. Wikipedia ve blogspot kullanımı bence herkesin bilmesi gereken şeylerden biri. Öğleden sonra ''Eğitim Felsefesi'' ile ilgili düşünme şansımız oldu. Bu benim hoşuma gitti. Herkesin yapması gereken proje benim için tam olarak netleşmedi. Umarım bu gece netleşecek
İlk gün eğitimin içeriği dolu idi. Eğitimin böyle olabileceğini düşünememiştim. Anlatımlar somut ve anlaşılır.
Güzel bir gündü-.Teknolojinin yaşamımızda yeni bir yer edindiği,yeni bir anlam kazanmaya başladığı bir gündü.Umarım bu zeminde devam eder.Teknolojinin yarattığı liderler değil, teknolojiye liderlik yapan liderler olmak amacıyla.Ergonomik olarak teknolojiye yeni anlam yüklemek ve onu eğitim öğretimdfe daha etkili ve vdrimli kullanmak için güzel bir fırsat olduğu kanısındayım .Teşekkürler..
Bu gün aldığımız derslerden, şu ana kadar bilinen seminerlerden daha farklı bir seminer olduğunu anladım. Bu seminerin bizlere daha farklı bir bakış açısı kazandıracağını düşünüyorum. Teknolojinin gerekliliğini, kaçınılmaz olduğunu anladım:)... Teknolojinin amaç değil araç olması gerektiğini öğrendim bugün. Yeni arkadaşlarla tanışmaktan mutluyum.
Hastane bahçesinde otururken karşısında telaş içinde üst üste telefon görüşmesi yapan birini gördü. Kulak misafiri olduğunda anladıki, kan kaybetmekte olan kızına kan arama telaşı içinde olan bir babanın çırpınışlarıydı.
Aradığı kişi neden ben olmalıyım, kan grubum da tutuyor, küçük yavruya can katabilirim diyerek genç babaya doğru yöneldi. Omuzuna dokundu, ben senin çocuğuna kan verebilirim, hazırım ben dedi. Genç baba şaşkınlıkla sen kimsin kim gönderdi seni dedi. Genç adam kimse göndermedi, senin telefon konuşmalarına kulak misafiri oldum, dedi. Birlikte kan alma merkezine doğru yöneldiler. Oraya varınca genç adama bu işlemin kan verme olayı değil, kanda pıhtılaşmayı sağlayan trombosit olduğunu söylediler. Genç adam fark etmez vereyim gideyim deyince, görevliler bu o kadar kısa süreli işlem değil, özel ekip gelecek sizi muayene ettikten sonra, özel tertibatla sizden kan alınacak, aynı anda makinada işlem yaptıktan sonra diğer kolunuza kan enjekte edilecek deyince. İşlemin çok uzun sürmesi ve evde çocuğunun yalnız olmasından dolayı affını istedi.
Bunun üzerine hasta babası genç adam, "Siz genç bir çocuğun canını kurtaracaksınız, ne olur çocuğuma can verin" deyince genç adam ne pahasına olursa olsun artık bundan sonra dönüş yok hemen işlemlere başlayın dedi. Baba sevinçten gözleri yaşardı, biz bu derdi yıllardır çekiyoruz dedi. Kızım ner 3 ayda bir kontrole geliyor ve trombosit almak zorunda dedi. İşlimler söylenildiği gibi 4 saat sürdü.
Çıkan trombositi her iki genç adam birlikte kız çocuğun yanına çıktılar, Hemşire hazır bekliyormuş, çocuğun gözlirişiş, burnu bandajlı nefes alamıyor, bu durumdaydı. Trambosit verilmeye başlayınca çocuğun gözleri açıldı, nefes almaya başladı. Sonra genç adam geçmiş olsun dileğinde bulunduktan sonra ayrıldı.
Bir hafta sonra bir telefon, babanın sesi, size ne kadar teşekkür etsem azdır çocuğum şimdi çok iyi.
Aradan 3 ay sonra yine telefon, kontrol sonrasında doktor en son verilen trombositin kanda trombosit üretmeye başladığını ve bunduan böyle artık trombosit ihtiyacı olmayacağını belirtmiş. baba, anne ve çoçuk çok mutlulardı.
Genç adam ise sadece bir insanlık görevini yerine getirmenin mutluluğunu yaşıyordu.
Merhabalar Arkadaşlar.
Bir eğitim yöneticisi olarak hemen hemen hergün bir çok defa problemlerle karşı karşıya kalırız ve bizim çözmemiz beklenir. Problemleri çözme adına önemli ve doğru kararlar almamız gerekiyor. Çünkü yöneticinin en önemli özelliklerinden biri, hatta birincisi karar vermedir diyebilirim. Ama verdiğiniz çok önemli kararlardan bir örnek vermem gerekirse bir çok öğretmen arkadaşımın mesleğine tekrar sıkı sıkıya sarılmasını sağladığım dönemler diyebilirim. Bitlis İli Hizan İlçesinde İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü olarak görev yaptığım dönemde üniversitelerden yeni mezun olan öğretmen arkadaşlarımın üniversiteler gibi ülkemizin en sosyal ortamlarından Hizan gibi ülkemizin hayat şartlarının oldukça zor olduğu ve hiçbir sosyal ortamın olmadığı, iklim şartlarının ve yaşam şartlarının çok zor olduğu ortamlarla karşılaşınca çok zorlanmaları ve istifa etmek için bazılarının ağlayarak yanıma gelişleri ve benim onlara yardım ederek, onlarla konuşup ikna ederek tekrar göreve döndürmem ve onları tekrar eğitim ordumuzun yılmaz neferleri olarak görelerine döndürmemi söyleyebilirim.
Ben bir sınıf öğretmeniyim. Yaklaşık 12 yıl köylerde çalıştım. 2004 yılında Karaman'ın bir köyünde çalışırken; merkezde, Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı, Hayat Boyu Öğrenme Programının tanıtıldığı bir toplantıya katılmıştım. Bu toplantıda kısaca Avrupa Birliğine üye ülkelerin okulları ile bir proje çerçevesinde ortaklıklar kurulabileceği anlatılmıştı.
2005 Yılı sonunda Karaman Merkezde küçük bir kenar mahalle okuluna müdür yardımcısı olarak atandım. Yaklaşık altı ay sonra da okul müdürünün tayini çıktı ve ben okuluma Müdür Vekili olarak görevlendirildim. Proje yapma fikrimi okuldaki arkadaşlarımla paylaştığım zaman “Avrupa Birliğine ve Projelerine karşı olandan tutun da kim ne yapsın bizim projemizi” diyene kadar birçok muhalefetle karşılaştım.
Hep böyle bir programa dahil olmak istiyordum ama yabancı dil bilgim çok zayıftı. Türkçe olarak hazırladığım proje fikrimi tanıdığım İngilizce öğretmenlerine çevirterek ortak arama sitelerinde yayınlamaya başladım. Bir yandan da ortak arayan yabancı okullara ortak olabileceğimize dair yine Türkçe hazırlayıp İngilizce öğretmenlerine çevirttiğim metinleri gönderiyordum. O yıllarda projeye yurt dışından ortak bulmak ya da bir projeye ortak olmak çok zordu. Kaç okula ne kadar mesaj gönderdiğimi kendim bile hatırlamıyorum.
Başvuru süresinin dolmasına kısa bir süre kala Avusturya'dan bir okuldan davet aldım. Bu e-postada Türkiye'den çok okulun kendileri ile ortaklık kurmak istediğini belirtiyorlar ve gerekli değerlendirmeleri yaptıktan sonra bize döneceklerini söylüyorlardı. Biz de bu arada boş durmayıp artık yakın çalıştığımız okulumuz dışında bir İngilizce öğretmeni ile onları etkilemeye çalışıyor ve sürekli Karaman ve Türkiye'yi tanıtıcı e-postalar gönderiyorduk. Sonunda biz onları etkilemeyi başarmıştık ve altı Avrupa ülkesi ile birlikte yedinci ortak olarak bizi de projeye kabul ettiler. Projemiz, bizim ülkemizle bir Avrupa ülkesi tarafından kabul edildi fakat koordinatörümüz ve diğer üç ülkede kabul edilmedi bir ülkede ise yedekte bekletiliyordu. O yıl projeler uygulamaya konulduktan yaklaşık iki ay sonra Türk Ulusal Ajansından bir e-posta aldık. Bu e-postada son Avrupa ülkesinin koordinatörlüğü devraldığı ve projenin uygulamaya konduğu belirtiliyordu.
Bizler ısrarlı çalışmalarımız ve teknolojinin gücünden yararlanarak bir Avrupa Birliği Projesine dahil olmayı başararak iki yıl boyunca farklı etkinlikler yapma fırsatı bulduk.
merhaba
merhaba
Aslında başarımı yoksa bir trajedi mi anlamlandıramıyorum ama sanırım her gün yaşadığımız bir çok olay var. 12. sınıfa kadar gelmiş ancak ailesinin ekonomik imkanları nedeniyle köye dönmek zorunda kalabilecek bir öğrencimize ev tutup eğitimine devam etmesini sağlamamız yada her gün eğitimden mahrum bırakılmak istenilen bir sürü çocuğa çözüm bulmak başarımı yoksa ülkemizin bir gerçekliği mi ...
Rehber öğretmen olarak çalıştığım günlerdi.8 . sınıfa giden Kız öğrencilerden biri sık sık servisi ziyaret etmeye başlamıştı. Zamanla aramızda oluşan güvene bağlı olarak yıllardır ablasının adına okulu kayıtlı olduğunu öğrendim. KIzımız lise eğitimide almak istiyor. Ama durumunu ceza yeme korkusu ile dile getiremiyordu. Bu şekilde mezun olması durumndu okulu gitmeyen ablası diploma almış olacaktı. Ailenin de zarar görmesi ihtimalini de düşünerek hakim arkadaşlara danıştık. Sağolsunlar kızımızın okuma şevkini görünce yardımcı olup yasal süreci başlattılır diploma almaya bir hafta kala kızımız gerçek kimliğine kavuştu ve diplomasını aldı. Diploma töreninde bana sarılıp ağlamasını unutamıyorum. Evet bence o çok güçlüydü ve bana açılarak gerçek bir başarı öyküsüne imza atmıştı. Şu an üniversite okuyor.
Van’da asteğmen öğretmen olarak ortaokula atandığım ve görev yaptığım dönemde, dersine girdiğim 6. Sınıf öğrencilerinden birinin hiç okuma yazma bilmediğini tesbit ettiğimde hayretler içerisinde kaldım. Belli bir süre “acaba çocuğum zeka seviyesinde bir sorun mu var diye düşündüm.” Fakat inceledikçe çocuğun normal olduğunu, zekasında bir problem olmadığını tesbit ettim. Çocuğun derslerde not tuttururken yazamadığı için üzüldüğünüş utandığını, okuma-yazmayı öğrenmeye istekli olduğunu görünce, ders saatlerinden sonra kurs yapacağımı, ders çalışma konusunda her istediğimi yapıp-yapamıyacağını sordum. Çalışacağını, okuma-yazma öğrenmeyi çok istediğini, ailesinden,arkadaşlarından, çevresinden utandığını belirtti. Ders saatlerinden sonra yaptığım bir program doğrultusunda çalşmalara başladık. Verdiğim tüm ödevleri günü gününe yaptığını, çok istekli olarak çalıştığını ve verdiğim konuları kısa sürede kavradığını gördüm. Yaklaşık 2-3 ay içinde tamamen okur-yazar hale geldiğini gördüm. Acaba bu çocuk 5 yıl boyunca okuma-yazmayı neden öğrenememişti. Benim branşım sınıf öğretmeni olmadığı, teknik olarak okuma-yazma öğretimi konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığım halde çocuk okuma-yazmayı öğrenmişti. Bana göre çocuğu okuma-yazmayı öğrenebileceği, bunu başarabileceği konusunda çocuğu inandırmış olmam en büyük etkendi.
1. Gün Yorumu: Merhaba, İnsan hayatında en önemli noktalardan biridir AİDİYET... Benim için dahil olduğum ortam, çalışma şartları, arkadaşlıklarım vs herşeyde oraya ait olduğumu hissetmek isterim, herkes gibi.. Bundan evvel dört defa daha hizmetiçi eğitim kursuna katıldım. Hatta bu çalışma, Rize'de katıldığım ikinci kurs... Rize'ye aşina, ancak kurs konusunda kendimi acemi hissederek geldim buraya. Zorlu bir yolculuğun ardından, gerek sabahki tanışma, gerekse sonrasındaki eğitim faaliyetleri, gelmemin benim ve kurumum için çok faydalı olacağı inancını bende uyandırdı. Çünkü bahsedilen şeyler, parmak basılan konular hepimizin farkettiği hatta eğitimciler olarak içimizde taşıdığımız, değişmesini arzu ettiğimiz hususlar. Bugün burda olmaktan mutluyum... Ve en önemlisi yeni şeyler öğrenmek çok güzel. Olayların sonucu başlangıcında gizlidir. biz buradaki tüm arkadaşlarla bu kursu bitirdiğimizde hem çok güzel arkadaşlıklara, hem de faydalı bilgilere sahip olacağız.. Yani yüreğimizde ve zihnimizde biriktirdiklerimiz, birikimlerimiz "BİZé olduğumuzu ve kursun amacına ulaştığını gösterecek inşallah... Şimdiden teşekkürler.... :)
BAŞARININ_ADI_ÇALIŞMAK_En büyük hayaliydi Matematik öğretmeni olmak. Çalışıyordu ve 11. sınıfta bitirmişti 12 nin tüm konularını. Babası dershaneye göndermek için para bulamıyordu. Şehre gidecek otobüs parasını bile zorlukla veriyordu. Zorda olsa köyde oturup ta dershaneye gitmek çok çalışarak kazanmıştı dershanenin ücretsiz kontenjanını. Açıklandığı gün ise Üniversite Sınavı sonucu mutlu olmuştu annesi, babası, dershane müdürü, tüm tanıyanları. Türkiye birincisiydi artık. Hedef aşılmıştı. Bu birincilikle Hacettepe Üniversitesi İngilizce Tıp için de burs bulmuştu.
Ben bu kursla ilgili e-postalarımıza gelen maillerden sürekli bilgisayarla ilgili çalışmalar yapacağımızı sanıp biraz endişelenmiştim.Çünki bilgisayar konusunda çok ileri derecede yeterli değilim.Bu gün kurs güzel bir başlangıç yaptı özellikle tanışma ve tanıştırılma konusunda farklı bir yöntem uygulandı.
Eğitimde teknoloji kullanımı ile ilgili konular çok çarpıcıydı yerinde,zamanında ve bilinçli alım,kullanıma d.Bana göre bu gün bundan böyle teknoljik donanaım alınmadan alt yapı öğretmen ,yönetici ve diğer çalışanlarla ilgili bir çalışma yapılması gerektiğini öğretti.Bilgi ve donanım birikiminin nerede kullanılacağını öğrenmek gerktiğini öğretti .Meslek hayatıma kattığınız yenilikler için teşekkürler.
İlk atama olarak, göreve Kayseri ilinin Bünyan ilçesine bağlı bir beldede göreve başladım: Büyükbürüngüz İlköğretim Okulu... Okulum imkansızlıklar içinde olan bir kurumdu. Türkçe öğretmeni olarak ilk gözüme çarpan şey okul kütüphanesinin - ki buna kitaplık demek daha doğru olur- çok kısıtlı olmasıydı. Okul müdürümle konuşup, ne yapabiliriz diye kafa yorarken kitap toplama kampanyası yapmaya karar verdik. Kayseri merkezde yerel bir gaztede muhabir olan arkadaşımdan yardım istedik. Her hafta il valiliğinin halk günü düzenlediğini ve burda bu dileğimizide dile getirebileceğimizi arkadaşımdan öğrendik. Okul Aile Birliği başkanımızdan talebimizi dile getirmesi, halk gününde vali ile konuşmasını istedik. Gerek halk gününde valiye talebimizi ulaştırmamız, gerekse basın yoluyla, faksla durumumuzu anlatmamız çok işe yaradı. Beş tane genel, 4 tane yerel gazetede kampanyamız duyuruldu. Neticede 100 tane olan kitap sayımız 6 ay içinde 2000 i buldu. En güzel şeyse öğremcilerimizin kullanabileceği, araştırmalarını kendi kapasitelerinde yapabilecekleri bir kütüphaneye ulaşmış olduk...
Keskin ortaokulunda okudum.o yıllarda köylerinde ortaokul hatta ilkokul bile yoktu.Köylerinden öğrenciler okumak için Keskin'e gelirlerdi.Köylerden gelen çocuklar kasabada ev tutarlar veya pansiyonda kalırlardı.
Teyzemin eşi Ahmet Ağabey ekmek fırını ve otel işletirdi,Bazı öğrenciler bu otelde kalırlardı.Ahmet ağabey bu öğrencilerin aileleri yanlarında olmadığı için hepsiyle tek tek ilgilenirdi.Bir gün çocuklardan birinin babası oğlunu otelden almak istediğini söyler.O ise çocuğun babasına neden otelden ayrılmak istediklerini sorar,çocuğun babası otel parasını ödeyemeyeceklerini söyler.maddi yetersizlikler yüzünden bir çocuğun okuyamayacağını öğrenen Ahmet ağabey bu duruma çok üzülür.”Olmaz öyle şey” diye düşünür.çocuğun ortaokul öğrenimin boyunca otelinde ücretsiz olarak kalabileceğini söyler.
Soğuk bir kış gecesi lapa lapa kar yağarken Ahmet ağabey evine gitmek için otelden ayrılır.Otelin odalarından birinin penceresinin açık olduğunu görür.O odada maddi durumu iyi olmadığı için kalabileceğini söylediği öğrenci kalmaktadır.çocuğun üşütüp hastalanabileceğini düşünür.Otele geri döner,çocuğu uyandırmamak için sessizce odasının kapısını açar.Çocuğu karanlıkta pencerenin önünde sokak lambasının ışığı ile ders çalışırken bulur.Bu manzara karşısında hayrete düşer.Oğlum,hasta olcaksın,niçin karanlıkta ders çalışıyorsun diye sorar.Çocuk masraf olmasın,diye ışığı kapattığı ve bu şekilde ders çalıştığını söyler.Bu durum Ahmet ağabeyi hüzünlendirir.Ahmet bey yük olmamak için böyle davrandığını anlar.Ahmet ağabey çocuğa burası senin ikinci evin, hiçbir anne baba çocuğunun pencereyi açarak üşümesine ve karanlıkta ders çalışmasına izin vermez.Ben senin ikinci ailenim,bir daha karanlıkta ders çalışmanı yasaklıyorum dedi.Çocuk ortaokulu bitirir,Ahmet ağabey çocuğun liseye yazılmasına yardımcı olur.Lise bittikten sonra birkaç yıl bu çocuktan haber alamamışlar.
Bir gün teyzemlere gitmiştik,teyzem çok mutluydu.Annem hayırdır ne oldu neden böyle sevinçlisin diye sordu.Teyzem o çocuğun mühendis olduğunu ve kendilerini ziyarete geldiğini söyledi.Ahmet ağabey çok duygulanmış.Onu rahmetle anarken,
Bu başarıya destek öyküsünün bir çok kişiye örnek olmasını diliyorum.
Köy sakinleri yağmur duasına çıkmışlardı. Bütün köy ahalisi toplandı. İçlerinden sadece birinde şemsiye vardı.
Bu, İNANÇ tır.
Babalar bebeklerini havaya hoplatır, çocuklar gülmekten bayılırlar. Yere düşebileceğini akıllarına bile getirmezler. Çünkü babaları onu tutacaktır.
Bu, GÜVEN dir.
Yatağımıza girerken yarın uyanıp yaşamaya devam edeceğimize dair teminatımız yoktur. Ama yine de ertesi güne dair planlar yaparız.
Bu, ÜMİT tir.
Ve bu üçü varsa hayatınızda başarı da kaçınılmazdır.Zira, hayatta ya tozu dumana katarsınız, ya da tozu dumanı yutarsınız. Olay bundan ibarettir...
bugün epey bir zamandır görmediğimiz kadar çok ve uzun bir zaman diliminde ders işledik.Şahsım olarak istifade ettim.inanıyorum ki diger arkadaşlarda yararlanmıştır.öğretim görevlilerimizin kendilerine has ders anlatma tarzları hoşuma gitti.bir egitimci olarak benim için güzel bir örnekti
Günaydın arkadaşlar... Karadenizin durgun ve süzgün olduğu bir günde dünyaya açılmak için toplandık. Dünkü acemiliklerimizi ve telaşamızı geride bıraktık. Bugün daha ayaklarımız yere basıyor, yeni bir bilgi öğrenmenin heyecanı içindeyiz, kalbimiz kuşun kanadı gibi çırpıyor, ayaklarımız bir ceylan yavrusu gibi adım atıyor...
İlk gün başlangıç...Farkettim ki tekraren teknolojiyi yadsıyamayız onu ancak yöneterek başarılı olabiliriz.Bunun yanında izlediğim kısa videolarla hergün gördüğüm ama es geçtiğim birçok şeyin üzerinde durup düşünmem gerektiğini anladım.Yeni kitap isimleri öğrenerek farklı bir alan keşfettim.Kısacası FaRkInDaLıK düzeyimde değişiklik olacak gibi geliyor ayrıca kafamdaki soru işaretleri azalmadı aksine büyüdü....
Aslında insan hayatı başlı başına bir hikaye.Ancak başarı mı yoksa hayal kırıklığı mı ancak buna insanların kendileri karar veriyorlar.Genelde ülkemizin sorunu olan kız çocuklarının okullaşma problemi..Aslında çok büyük sorun bence.Çalıştığım yörede kız öğrenciler istediği kadar başarılı olsun onların okumayacağı ancak ilköğretimi bitirebileceği konusunda peşin fikir vardır...İlk atandığım yılda kız öğrencimin biri OKS sınavına girmek istediğini ancak bunu babasının duymaması gerektiğini söyledi ve benden destek istedi.Ben de bir çalışma programı hazırlayarak hergün öğle arasında hem ders çalıştırarak hem de moral vererek 4 ayda epey yol katettik.bu arada ailesinin de haberi yoktu.Oks ye girdiğinde gayet hazırdı.Sınavında başarılı oldu 78 netle anadolu lisesine yerleşti.Asıl sorun o zaman başladı aileyi ikna edip okula kaydetme...Kaymakam beyin de aracılığı bu sorunu da aştık.şu an Anadolu üniversitesi ingilizce öğretmenliği 2.sınıf ta öğrenci çok mutluyum...
Milgram deneyi, insanların erk (otorite) sahibi bir kişi veya kurumun isteklerine, kendi vicdani değerleriyle çelişmesine rağmen itaat etmeye ne ölçüde istekli olduklarını ölçme amacını güden bir deneyler dizisinin genel adıdır. Deneyi gerçekleştiren Yale Üniversitesi psikologlarından Stanley Milgram, bu araştırmasını ilk olarak 1963'te Anormal ve Sosyal Psikoloji Dergisi (İng.: Journal of Abnormal and Social Psychology[1] dergisindeki makalesiyle tanıtmış ve bulgularını 1974'te yayımladığı Otoriteye İtaat: Deneysel bir Bakış (İng.: Obedience to Authority; An Experimental View)[2] isimli kitabında daha derinlemesine incelemiştir.
Deneyler Nazi savaş suçlusu Adolf Eichmann'ın Kudüs'te yargılanmaya başlamasından üç ay sonra, Temmuz 1961'de başladı. Milgram, deneyleri şu soruya cevap aramak üzere geliştirmişti: "Eichmann ve Yahudi Soykırımında yer alan yüzbinlerce yardakçısı sadece onlara verilen görevi yerine getiriyor olabilir miydi? Onların hepsi yardakçılık suçuyla suçlanabilir miydi?"[3]
Milgram ulaştığı sonuçları 1974 tarihli makalesi "İtaatin Tehlikeleri"nde (İng.: The Perils of Obedience) özetledi:
İtaatin hukuksal ve felsefesel açılardan devasa önemi bulunmaktadır, ancak bunlar çoğu insanın somut durumlarda nasıl davrandığı konusunda fazla bilgi vermez. Yale Üniversitesinde sıradan bir insanın sadece bir deney bilimcisinden aldığı emirle başka bir insana ne kadar acı çektireceğini ölçmek için basit bir deney düzenledim. Katılan deneklerin güçlü vicdani duyguları ile saf otoriteyi çeliştirdim, ve kurbanların acı dolu çığlıklarının eşliğinde genellikle otorite kazandı. Yetişkin insanların, bir erk makamının komutası doğrultusunda her şeyi göze almakta gösterdikleri aşırı isteklilik, çalışmamızın acilen açıklama gerektiren en önemli bulgusudur.
Sadece görevlerini yapan, kendi başlarına vahşi işlere kalkışmayan sıradan insanlar, korkunç bir yoketme işleminin bir parçası olabilmekteler. Ek olarak, yaptıkları işin yıkıcı sonuçlarını apaçık görmelerine rağmen, temel ahlaki değerleriyle çelişen bu görevlerde pek az kişinin otoriteyi reddetme potansiyeli olduğu görüldü.[4]
Gruba yardımcı olmak için göndermiş bulunmaktayım Yorum olmayıp vikipedden alınan bilgi notudur
BAŞARI ÖYKÜSÜ
Yaklaşık 12-13 yıl önce Bingöl”den okulumuza yatılı bir öğrenci geldi. Öğrenci hayatında köyünden ve ilçeden dışarıya çıkmamış. Büyük bir şehre (Bursa) gelmesi, farklı yaşamları görmesi onu önce hayli etkiledi. Çünkü Türkçeyi konuşamıyordu. Pek çok şey ona yabancıydı. Örneğin şehri dolaşmaya çıktığı bir gün, anacaddeden karşıya geçerken altgeçit kullanmadan geçtiği için polis ceza kesmiş. Okula geri döndüğü zaman hala kendisine polisin ceza kesmesine bir anlam verememiş, karşıdan karşıya geçmenin neden suç olduğunu anlamaya çalışıyordu.
B u örnek gibi daha pek çok şeyi öğrenmeye çalışırken, derslerinde başarılı olması ve hatta İngilizceyi öğrenmesi gerekiyordu. Çünkü o yıllarda sınıf geçme yönetmeliğine göre hazırlık sınıfında başarılı olamayan öğrencilerin okulla ilişiği kesiliyordu. Bu nedenle idareci, öğretmenlerimiz ve özellikle de İngilizce öğretmenimizin maddi ve manevi katkılarıyla yılsonunda başarılı oldu. Eğer başarılı olup okulda devam etme hakkını kaybederse, köyüne döndüğü zaman kendisini teröristlerin alıp dağa çıkaracaklarından endişe duyardı. Bu endişeler onda büyük bir hırs yaratmıştı.
Okula ilk başladığı yıldan mezun olana kadar geçen dört yıllık süre içinde memleketine hiç gitmedi. Derslerine çok iyi çalışıyor, tatil günlerinde, yaz tatillerinde de ona bulduğumuz işlerde çalışıyordu. Okulumuz Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi olduğu için çalıştığı işler, hem maddi hem de mesleki gelişimine katkı sağlıyordu. Kazandığı para ile de ilk yılında ailesine bir televizyon almıştı. Bu televizyonu memleketine gönderdik. Ailesinin de dünya hakkında bilgileri olsun istiyordu.
Öğrenim hayatı içinde pekçok mesleki yarışmalara katıldı. Buralarda çok iyi dereceler aldı. Beceri yarışmalarında Türkiye birincisi oldu. Bu başarılarla okulumuz mutfak bölümünden mezun oldu. Şu anda stajını da yapmış olduğu, Antalya”da beş yıldızlı bir otelin soğuk şefi olarak çalışıyor. Evlendi, bir ev satın aldı, ailesinden pek çok kişiyide destekleyerek iş sahibi olmalarını sağladı. Halen sık sık bizleri arar, ziyaret eder ve bizi ailesi olarak kabul eder.
Bu örnek gibi şu anda birçok otelde yönetici konumunda olan, 3 ve 4 yıldızlı otel sahibi olan mezunlarımız var. Her biri okul ile iletişimlerini devam ettirmektedir.
RİSK ALMAK
Gülmek; "Saf" denme riskini göze almaktır.
Ağlamak ise; "Duygusal" görünme riskini.
Birine yakınlaşmak; "Kendini kaptırma" riskini,
Duygularını açmak; "Kendini ortaya koyma" riskini,
Hayalleri ve düşünceleri sergilemek ise; "Onları başkasına kaptırma" riskini göze almaktır.
Sevmek; "Karşılık görememe" riskini...
Yaşamak ise; "Ölme" riskini göze almaktır.
Umutlanmak; "Hayal kırıklığına uğrama" riskini
Çabalamak ise; "Başarısız olma" riskini göze almaktır.
Ama riskler yaşanmalıdır. Çünkü hayatımızın en büyük riski, hiç risk almamaktır. Hiç risk almayan kişi, belki acı ve üzüntülerden korunabilir; Ama büyüyemez, sevemez, değişemez, hissedemez, öğrenemez. Garanti arayışlarıyla zincirlenmiş bir köle olarak yaşarken, Bedelini; özgürlüğünü kaybederek öder. Sadece; riski göze alabilen kişi hürdür. [ Leo F.Buscaglia ]
2.Gün de güzel geçti. Teşekkürler...
merhaba..yoğun ve yorgun iki gün geçti. 3 üç gündür dışarıya çıkamıyoruz. Bunun sıkıntısını yaşıyoruz. Ama eğitim içeriği olarak düşündüğümün üstünde bir eğitimden geçiyoruz. Okulumuza katacağımız güzel şeyler olacaktır.
bugün 26ekim 2011,3.gün.işin felsefesinin yanında uygulamalı eğitimede geçtik.akşam yedilere kadar sınıfdayız ama allah var sıkılmıyoruz.üstelik uyumuyoruz da.Eğitim yöneticileri olarak böyle bir ders yüküne alışık değiliz.bizler resmi yazışmalara cevap vermekden,soruşturma,kurumun ihalelerini yapmaktan teknolojik alanda yapılan gelişmelerden pek haberdar olamıyorduk.
değişim;insanın hayatında iyi yönde bir gelişimdir.deliler ve ölüler dışında herkes değişime ayak uydurmak zorundadır.Bireyin ön plana çıkması yeni nesil internetin hayatımızdaki ve dünyadaki yeri konusunda esaslı bir düşünce sahibi oldum.googlee nın sadece bir arama motoru olmadığı bir çok özelliklerini öğrenmenin zevkine vardık
merhaba. buraya gelmeden önce aşağıya yazacağım bazı kavramları ne anlama geldiğini bilmeme ve gerçek yaşamda çok kullanmama rağmen yaşamımız üzerindeki etkisini bilmiyormuşum. örneğin; web 2.0 okullarda kullanılabilceği para vermeden çok şeyin okulda halledilebileceğini, sosyal medyanın yaşamımızdaki etkisini, gmail deki dükümanların eğitime etkisini, blogları sadece sosyal yaşamda değil öğrencilerle ortak, çok güzel şeyler yapılabileceğini, okuldaki paradigmalarının neler olduğunu öğrendim. özellikle stanley milgram deneyi beni yaptıklarımız ile gerçek arasındaki ilişkiyi sorgulamama neden oldu. bütün bunlarda üstün becerilerimiz kullanabileceğimizi ve üstün beceri olanları yönlendirebileceğimizi öğrendim.
Merhaba!
Mali desteğe mi ihtiyacınız var? dünyanın her yerinde ihtiyacı olan borçlulara her türlü krediyi veriyoruz.
5.000 - 10.000.000 ABD Doları
* amaç *% 3 faiz oranı
* 1-20 yıl arasında ödeme seçeneği.
* Aylık ve yıllık ödeme planı arasında seçim yapın.
* Kredinin esnekliği.
Yardım için lütfen bizimle iletişime geçin.
E-posta: creditfinancierhome@gmail.com
Yorum Gönder